23 Şubat 2011 Çarşamba

aaaaaa..hakkaten de o.

Alışmamışız İzmir'de meşhur:) görmeye..Dün Kordon keyfimin ardından Alsancak'tan ayrılırken bir baktık önde bir genç Kordon trafiğini yavaşlatıyor elini kolunu sallayarak..Ne oluyo ki demeye kalmadan eşim"Bak Kadir İnanır" dedi. Hadi canım nerde dedim, gayet inanmaz bir tavırla. Meğer hemen o el kol sallayan adamın yanı sıra yürüyormuş..Adam da kameralar ortada, bir sakatlık çıkmasın savaşındaymış. Çok da hızlı gitmediğimiz için tam da yanıbaşından geçtik Kadir Abi'nin...Aynı sert bakış, aynı karizma. Ben "Aaaaaaaa hakkaten de oooooo, niyeeee" deyivermişim. Malum burası İzmir..İstanbullular alışkındır da biz ı ıııh. Bi Kavak Yelleri dizisi, bi İlk Aşk filmi, şimdilerde Derin Sular İzmir'de çekildi ya,  "aaaa burası Kordon, Foça, Cumhuriyet Meydanı "diye şaşırarak ve de içten içe sevinerek tepkiler veriyoruz izlerken. Yılların fenomenini bu kadar yakından görmek de şaşırttı beni naaapppimmm..Niye deyivermişim:)

3,5 saatlik mola...

                                Biraz işlerim vardı dün sabah. İzin almıştım bir gün evvelden, öğlene kadar halletmek üzere. Sabah 7 yoktu daha düştüm yollara. Gök delindi sanki mübarek, gece sel suyu götürdü ama bereket ben çıktığımda yoktu yağmur. Vapur sefamı sonlandırana kadar da yağmadı. Özlemişim vapuru…Aklınızda olsun;  7,20 Konak vapurunda in cin top oynuyor. En fazla 10 kişiydik kaptana arkadaşlık eden. İner inmez baktım da, halk ayaklanmış. Koştur kızım dedim Mutlu, hallet işlerini kafan rahat olsun.
                               Rast gitti de saat 10 civarı özgürlüğümü ilan ettim. Baktım yağmur mis gibi..Şemsiyeye vuran sesi korkutmuyor; çisil çisil, yanlardan ıslatmadan, şemsiyeyi uçurmadan yürütüyordu..Yürüdüm..Diğer duraktan bindim dolmuşa..İstikamet Kordon…Koymuşum kafaya bi kere..Kahvaltı yapıcam.. Yoksa bayılıcam:) Tıkkıdı tıkkıdı tıkkıdı ilerledim aralarındaki kumlardan hafif çamur olmuş arnavut kaldırımlı caddesinde  Gündoğdu’nun.  Nerede yesem ne yesem diye düşünürken baktım hepsinde aynı bezden ilan. Sosis, omlet, kaşar peyniri, beyaz peynir, yeşil zeytin, siyah zeytin, domates, salatalık, bal, reçel, tereyağı ve sınırsız çay 7 TL.  Baktım sobalar da yanıyor.. Allah dedim daha fazla gitme gir birine. Deniz sağımda, elektrik sobam arkamda, kahvaltım önümde, hatta bi 5 dakikalığına da olsa eşim karşımda.  İçimde huzur. Daha ne isterim. {Buraya çaydan başka da resim koymak isterdim ama gözüm nasıl bir şey görmediyse artık aklıma gelmedi tabak doluyken resimlemek..Doydum aklım başıma geldi ama geriye sadece çay kalmıştı:) } 

Hep hayal ettiğim, imrendiğim keyfi yaptıktan sonra gün içinde ailemden daha çok sohbet ettiğim sevgili SETUR’a ziyaret var planlarım arasında... Eşimin işlerini bitirip beni fabrikaya götürmesini beklediğim o süre zarfında değişiklik olsun dedim;  bir de yüzlerini göreyim :) “Bu ses çok tanıdıktı ama!”  diye karşıladılar beni  son derece içten ve sıcak bir şekilde , selamlaşma merasiminden sonra kendimi tanıtınca. İşlerinden alıkoymamak adına kısa tuttum ziyareti..Malum fabrikam da beni bekler..Saat zaten oldu yine su. Aktı geçti zaman… Ankara Asfaltının 26. km’sindeki 1.binanın 1.katındaki odama ulaştığımda saat tam da söz verdiğim gibi 13,30 olmuştu...
                               Günün ilk yarısını hiç olmadığı kadar pozitif geçirmiş olmanın verdiği huzur beni diğer yarıda da idare etti de evimin yolunu gözümün önündeki deniz manzarası;  dilimdeki, yudumlarken burnuma vurmasıyla hoşuma giden buharın sebebi olan çayın tadıyla tuttum..Ne deniz vardı ne de çay o anda.   Değişmeyen tek  şey ; çisil çisil, yanlardan ıslatmadan, şemsiyeyi uçurmadan yürüten yağmurdu..Eşim mi...O hep benimle zaten..

21 Şubat 2011 Pazartesi

Şaka gibiydi, şakaaaaaaaaaa..

Yetenek Sizsiniz Türkiye'de herkesi, şimdiye kadarkileri ve hatta gelecek yarışmacıları bile solda sıfır yapan Aref'ten sözediyorum. O neydi öyle arkadaş...İzleyiciler gibi ağzım açık izledim ben de. Tüylerim diken diken oldu ve kahkahalarla güldüm bazı yerlerinde. Olabilir mi böyle bir şey yaaaa dedim..E cevap karşımda..
Olmuş işte http://www.youtube.com/watch?v=8PTgnEmlLWI.
İlk programdan sonra kaşığa konsantrasyona yoğunlaşmıştık da, http://www.youtube.com/watch?v=0utNa8xk-_U; şimdi neye yoğunlaşcaz anlamadım. Şaka gibiydin Aref yaaaa..

18 Şubat 2011 Cuma

İlker İper 1977 İzmir! Emret Komutanım!

      Tarih 12 Nisan 2006...Bitanem kocam Askeriye'ye adım atmış.. Dün elimize geçen eski bir cep ajandasının dediğine göre...Her gün ayrı bir veda yapmış, her gün ayrı bir yere gitmiş anladığım kadarıyla..."Gel oğlum şunu da yapalım, iç arkadaşım bi kadeh daha" larla geçmiştir o günler..Ardında neler bıraktığını, nasıl bir ruh haliyle oraya gittiğini tam olarak ben bilemesem de(!!) :) tahmin ediyorum üç aşağı beş yukarı...
      Gündüz nöbetleri, gece nöbetleri, çarşı izinleri, soğuk hava, temiz hava ve tüm uzaklığı ile AĞRI...
Neşe annem dün akşam gözleri dolu dolu ama gülümsemelerle anlattı iki oğlunu birden askere yolcu ettiğini...Soner'i Hakkari Yüksekova'dayken İlker'i Ağrı'da....Allah sabrını vermiş belli ki..Zor iş..Nasıl ben hayal ediyorsam şimdi bu cep ajandasında okuduklarımla o günlerini, onlar birebir yaşamışlar, belki de dakika dakika saymışlar saatleri bir haber alabilmek için...
Orduevinde başladığı 19/21 nöbeti var mesela bi tane...Parolası FÜZE, İşareti GÜVEN olan...17 Mayıs hanesine yazmış..Ama daha o vakitlerde şafak saymıyor sanırım...Sayfalar çizilmeye 12 Ağustos'ta başlanmış..Şafak 35! İzmir'liyiz ya:) 10-9-8....3-2-1 ve 16 Eylül Cumartesi Şafak Doğan Güneş:) Böyleydi sanırım tabir di mi.. haaa bir de aralarda bir yerde bir yazı:
Askerin tanımı: 460 gün uzunluğunda, 60 hafta kalınlığında, 15 ay ağırlığında, bulgurla beslenen, dayakla kendine gelen, aşçının kepçesiyle, çavuşun tekmesiyle, kep ve bot arasına sıkışmış yeşil giyinen  insan.
      Bazen fikir ayrılığına düşersek bi konuda; ben dersem ki bunda mantık yok; onda cevap hazırdır. İyi ki sen askerlik yapmamışsın; askerlik mantığın bittiği yerdir.
Onu tanıdığım günden beri de hep aynı şeyi der: Herkes askerlik yapmalı...Çok şey öğreniyor, çok şeyin farkına varıyor insan. İyi ki de yapmışım.
Ben de hep aynı şeyi derim: Allah, askerlik yapanların da asker yolu gözleyenlerin de yardımcısı olsun..
Mehmetçik'lerimize her şey helal olsun...

17 Şubat 2011 Perşembe

Cesaret meselesi...

Öyle çoğaldı ki bu ara etrafımızda...Nereye baksam var bi tane..Ya içerde ya dışarda..Ya küçük ya büyük..Herkes tutturmuş bir laf gidiyor: Bu çok farklı bir şey..O farkın farkına varmak için iyi düşünmek gerek tabii. DÜN yok olmaz derdim, BUGÜN neden olmasın diyorum, YARIN içinse korkmuyor değilim..Kimsenin "Hay Allahım nerden bulaştım bu işe? Keşke hiç kalkışmasaydık" dediğini hiç duymamanın verdiği güvenle o korkuyu üzerimden atmaya çalışıyorum bir yandan. Güçlüsün kızım sen! diyorum, kimler kimler üstesinden geliyor, sen mi başedemeyeceksin! diyorum ve burnuma o mis gibi koku geliyor. Cesaretimi toplamaya çalışıyorum.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Gözünü sevdiğimin strawberry'si:)

            Hep duyardım da bir türlü cesaret edip( gerçi ne de cesaretlik mesela ya:) ) alışveriş yapmazdım şu siteden. http://tr.strawberrynet.com dan bahsediyorum.
            İlk tanışmamız bir kaç sene evveline dayanır ama pek samimi değildik kendisiylen:) Ama ben kendimi kaydettirmiştim bi kere, hani arada mail falan gelir, geri kalmayayım diye.
Sonra bir gün baktım yılbaşı indirimleri maili geldi...Şöyle bi baktım....Ana!! Hakkaten süper ucuz buraya göre. ama ben yine de tıklamadım bişeye. Kullananları sorguladım bir kez daha, pek memnunlar...Bir gün iki gün derken hoooop bi mail daha...İndirim oranı biraz daha artmış...Ya Allah dedim bu sefer...Tıkla kızım Mutlu, denemeden bilemezsin. Bir de kendine öyle güveniyor ki site, bağlılık indirimi diye bi olay yaratmış; her alışverişte yüzde 1-2-3 ...diye indirim yapıyor:):):) Derken ben sevgililer günü indiriminden de nasibimi aldım. aldıktan sonra da sağlamasını yaptım bir parfümeriye gidip.( Almadan önce o sağlamayı yapsaydın ya diyenleriniz olabilir tabii ama çok onceden bildigim fiyatlara göre bunlar zaten ucuzdu) bir de ne göreyim...Benim aldığım dört ürün toplamı 246 TL iken sadece bir parfüme 277 TL demezler mi...Bir kez daha tebrik ettim kendimi:)
( Bu arada parfüm Guerlain Champs Elysees.
Çiçek kokularını sevenler mutlaka bir kok yapsınlar:) )
          Dün geldi ürünlerim. Cicili bicili paketler yapmışlar...Hedayelerim hazır...Zamanı geldikçe dağıtıcam sahiplerine. Gözünü sevdiğimin strawberry'si işte. adamlar yapmış:):)

15 Şubat 2011 Salı

sepet sepet yumurta...

Malumunuz bebişlerin kırk gezmeleri vardır gelenek göreneklerimize göre...Bizim arkadaşlar 1 er ay arayla doğum yapınca bizim evde yumurta patlaması oldu:) Bir yandan alıyoruz bir yandan dağıtıyoruz..Şaka zannedeceksiniz ama gelecek olanları hesaplayıp öyle aldık en son:) Bu akşam gelin arabamızın pilotu ve co-pilotu Ömercim ve Ayşegülcüm sabırsızlıkla beklenen Rüzgar Bey ile paylarına düşeni almaya gelecekler..Bir de pamukla şeker koyacağım mendilin içine...Ak sakallı bir dede olsun sağlıkla ve ağız tadıyla yaşasın diye:)
Kalanlar, sizleri de bekliyoruz...Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma:)

Durak durak hafta sonu...

    
                                                                                                                                                                                            15/02/11

                Cumartesi sabah yaşanan bir kararsızlık evresinden sonra kendimizi Foça yolunda bulduk saat 12:00 itibariyle evden çıkarak…Ne zamandır görmek istediğimizden  ilk durağımız Çiğli Metro Alışveriş Merkezi… Kendimizi çok akıllı ve de uyanık zannederek adım attık binadan içeri…Aklımız sıra kimseye çaktırmadık, girerken bize kart soramadılar. Hani Metro Kart olması gerekiyormuş ya alışveriş yapmak için…Biz iki şaşkın hiiiiiiiiiiç müşteri hizmetlerinden tarafa bakmadan dimdirekt karşıya bakarak girdik içeri…
Eeeeeeeee sormadılar ya? Durdurmadılar ya bizi…Acaba uygulama mı kalktı? Yok canım olur mu?
Derken bir iki birsey aldık elimize. Sonradan uyandık.  Acaba çıkışta kasada mı sorcaklar?  Hemen o anda durdurduk alışverişi ve önümüze çıkan ilk reyon görevlisine sorduk:
--Metro kart uygulaması nasıl oluyor acaba?
--Çıkışta kasada kartınızı gösteriyorsunuz beyefendi..eğer kartınız yoksa maalesef alışveriş yapamazsınız, günlük kart çıkarmanız lazım.
                  Al buyur bakalım:) O Dakka biz iki kafadar alışverişi bırakarak fiyat karşılaştırma işlemine başladık. Ekonomi yapan bir aile olarak hesabımızı bilelim di mi :) Orası burası şurası derken dondurulmuş ürün reyonunda çakıldım kaldım. O kalamarların, o karideslerin, o parmak patişlerin güzelliği nedir öyle…Sunum harika…Ambalajlar şahane…Fiyatlar uygun…Her boy her kalite ürün var…Manav kısmı da bir o kadar güzel. Kart çıkarır çıkarmaz ilk iş gelip bunlardan alıyoruz’la zor ayrıldım reyondan…

            Tekrar yola koyulduk ama başladı mı karnımız acıkmaya…Bir durak daha yapalım dedik ve amcamın anlata anlata bitiremediği Sakıpağa tostundan yemeye karar verdik. Bir tost bir ayran nefisler köreldi…
 Haydi artık ver elini Foça derken Seyrek’te bir akraba ziyareti ile 3.durağı da hallettik. E artık son durak Foça tabii ki... Ev tadilatı için ustayla yapılan görüşme sonrasında attık kendimizi merkeze…
 
 Kim der ki Şubatın ortasında böylesi bir hava olsun da evin içi dışından soğuk gelsin…Turumuzu attık yemeğimizi yedik evimize döndük…Soba başı keyfimizin güzelliğine diyecek yok tabii. Pazar günü o muhteşem havayı, ortamı istemeye istemeye terk ederek başka bir keyfe daha imza attık…Kardeş-yeğen-anne eşliğinde makarna ve wii partisi…
                               Sevgililer günümüzü de kutlamış olduğumuz hafta sonumuza noktayı bu şekilde koymuş olduk… Daha nice keyiflere inşallah…

Mis Kokulu Pamuk Hanım...

                                                                                                                      20/01/2011

Gidenin ardından şaşırıyor insan hangi bir anıyı düşüneceğini…Sanki birini unutursa hem giden hem kalan gücenecekmiş gibi geliyor. Çocukluğumu mu, okul çağlarımı mı, genç kızlığımı mı yoksa evliliğimdeki anılarımı mı sığdırayım aklıma bi anda diyorum…İşin içinden çıkamıyorum.   
Ranzamda yatarken gecenin bi yarısı uyanıp “babannneeeeeee” diye seslendiğimde “geldim kuzuuuuuuuum” diyen sesin, uyku tulumumun fermuarını açıp beni özgürlüğüme kavuşturduğunda gelip büyükbabamla ortanıza yattığım zamanlar meğer ne kadar değerliymiş.
Büyükbabamın yaptığı Pazar alışverişinden sonra mutfakta öte beriyi yıkarken sen lavabonun başında ben tam arkanda duran turuncu sandalyeli masada resim yaparken,         “ canımın ciğerimin içi mutlum, seni ne çok seviyorum bi bilsen” deyişine “ benim seni sevdiğim kadar olamaz ki” diye verdiğim cevabı 30 yaşıma geldiğimde bile içinden sevgin taşarak aklının ta en köşesine yer etmişcesine bana anlatırkenki mutlu hallerini;  yazları balkona gerilen mavi güneşliklerin ardında masanın üzerine oturup bulgurlu musakkayı ve tabii ki patlıcan köklerini ( yahni) elinle, o üç parmağınla  yedirdiğinde aldığım tadı; karşı komşu “Fatma Hanım Teyze’ye seslen de hadi muhabbet edin” dediğimde balkondan balkona birbirinize kahve tepsisi uzatıp ettiğiniz sohbetleri, sen çamaşır asarken eteğime taktığım mandallardan çıkan sesleri, oturma odasında duran masanın 4 bir etrafını örtüyle kapatıp içini ev yapıp “evcik” oynadığımda bana misafirliğe geldiğinde yaptığım kahveleri, bahçeye oyuna inmediğimde yukardan onları izlerken bana hazırladığın mavi kapaklı plastik kabımdaki çubuk krakerleri, oyun havası çaldı mı “ hadi kuzum kalk da bi dönüver şöyle” diye yüzüme bakışını; canım yanmasın diye bir bardak suyu yanına alıp elinle az az ıslatarak upuzun saçlarımı tararken her seferinde nasıl aynı tonla anlatmayı başarıyor diye aklımdan geçirerek dinlediğim Keloğlan masalını; okumayı öğrendiğimde “şunu bi okuyuver bakalım ne olmuş bu kıza” diye gazetenin 3. sayfa haberlerini tepeden tırnağa okurken verdiğin tepkilerle dizi izlerken sanki oyuncular karşındaymış gibi onlarla konuşmanı; çek deveci develeri, dağlar kızı Reyhan, Pınarbaşı ve elbette Kadifeden Kesesi’ni söylerkenki o güzel sesini; kimselerin kolay kolay yapamadığı, ben yaptıkça sinir oldukları o parmak şıklatmayı bana öğretişini, evden işten ne zaman ararsam arayayım “beni böyle arıyosun ya, ben bi seviniyom bi seviniyom bi seviniyom” deyişindeki o sesinin titremesini, uykuların kaçıp da gece yarısı abdest alıp dua ederek “Mutlum’a hayırlı iş, hayırlı eş” diye Allah’a yalvarışlarını,  çok sevdiğin “İlkerim, babam benimmm, kuzum benim” diye seslendiğin torununla sana uğradıkça “durun bakayım size ne vereyim” diyerek illaki ağzımıza bişeyler tıkıştırdığın anları, biri seni gücendirdiğinde benimle gözyaşları içinde nasıl dertleştiğini; gerek 7 sene evvelki kalp ameliyatından sonra gerekse şimdiki hastane süreçlerinde yanında geçirip elimden geldiğince hizmetini etmeye çalıştığım anlardan dolayı minnet dolu gözlerle bana bakışlarını, sesinin tamamen tükendiği anlarda bile zar zor da olsa o bana sesleniş şeklinden vazgeçmediğin hallerini, o pamuk gibi bembeyaz,  ipek gibi teninle uyur gibi yattığın o yatağın başında öpmelere doyamadığım cansız bedenini son defa yıkarken yüzündeki huzurlu ifadeyi ve elbette daha bir sürü şeyi unutmaktan o kadar korkuyorum ki…
Tarih kitabı gibiydin sen, çevir çevir oku…Her sayfada ayrı bir macera, ayrı bir öykü… Nereden buluyorsun Mutlu bu lafları diyen tanıdıklarıma gösterdiğim tek adrestin sen. Bir çok şey kaldı geriye ama sen neredesin? Kalplerde, gök yüzünde, toprağın altında, beynimde…Her yerde…Nereyi düşünürsem düşüneyim kuzuuummm diyen sesinle telefonun öbür ucunda değilsin işte.  Aklım erip de yaşını sorduğumda aldığım 59 cevabı sanki hiç yaşlanmayacakmışsın gibi beynime yerleşmişti bi süre.
Babannen kaç yasında: 59
Babannen kaç yasında: 59
Babannen kaç yasında: 59
Babannen kaç yaşında: 84
Babannen hayatta mı: 2 gün evvel kaybettik.
Özledin mi: Hem de nassssıııllll...